Haldun Soygür

“Siz bir adamı hiç görmeden, iki dakika evvel öyle bir adamın İstanbul ilinde yaşadığını bile bilmeden, birdenbire, zanaatından ve adından seviverdiniz mi? İçinizi hiç bilmediğiniz bir İstanbul semtinin akşamı kaplarken ve evinin önünde oturup cigara içen, gözkapakları kirpiksiz ve kıpkırmızı ihtiyar bir adamı hayranlıkla, sevgiyle, saygıyla andınız mı? Hiç içinize taş gibi, ağır bir su gibi bir sevgi oturdu mu? Oturmamışsa Allah aşkına vazgeçin şu yazımı okumaktan.”

Sait Faik Abasıyanık / Gün Ola Harman Ola

Ülkemizde şizofreni hastaları ve yakınlarının bir araya gelerek, ruh sağlığı çalışanları ile birlikte örgütlenme girişimleri doksanlı yılların ikinci yarısında başlamış ve iki binli yılların başında Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun kurulmasıyla, tek çatı altında toplanarak sürdürülmüştür. Hasta, hasta yakını ve ruh sağlığı çalışanları, birlik, paylaşım ve dayanışma içinde; toplumun şizofreni ve diğer ruhsal hastalıklar konusunda doğru bilgilendirilmesi, hastalıktan etkilenen bireylerin uğradığı işgücü/emek, üretim, zaman ve diğer ekonomik değer kayıplarının olabilen en az düzeye indirilmesi ve toplumla bütünleşmelerini sağlamak amacıyla uğraş vermişlerdir. Hastaları toplum dışına iten damgalayıcı, dışlayıcı ve ayırımcı anlayış ve tutumlara karşı, hep birlikte mücadele edilmiştir.

Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun ilk girişimi “Şizofreni için Toplum Önderleri” yetiştirmek amacıyla bir dizi çalıştay gerçekleştirmek olmuştur. Bu çalıştaylarda, sivil toplum örgütü yönetimi, ruh sağlığı politikaları, medya ile ilişkiler, Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri (TRSM) ile ilişkiler, istihdam, sanat ve yaratıcılık, damgalama ve ayrımcılık gibi konulara yer verilmiştir. Her yıl düzenlenen bir başka etkinlik dizisi, bu yıl altıncısı yapılan “Toplum ve Şizofreni Sempozyumları“ olmuş; sempozyumlarda halk, öğrenciler, hastalar ve yakınları ile ruh sağlığı çalışanları bir araya gelmiştir. Bu süreç bir öğrenci topluluğu olan “Psişizofreni“yi de doğurmuştur.

Süreç içinde, hasta ve aile grupları açık grup olarak her ay düzenli olarak sürdürülmüş, gruplar kendi liderlerini yaratacak düzeye gelmiştir. Hastaların resimlerinden oluşan kapsamlı sergiler ve ham sanat (art brut) çalışmaları yapılmış, şizofreni hastaları için öykü yarışmaları düzenlenmiş, şizofreni ile ilgili pek çok yazılı ve görsel döküman hazırlanmış, toplumun farkındalığını arttırmak amacıyla “Görmezden Gelmeyelim: Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni Sergisi“ izleyicilere sunulmuştur (Daha fazla bilgi için: https://sizofrenifederasyonu.org/ adresli web sitesi ziyaret edilebilir).

Şizofreni Dernekleri Federasyonu, ODTÜ Psikoloji Bölümü lisans öğrencilerinin Alan Çalışması dersine Prof. Dr. Nuray Karancı işbirliğinde ev sahipliği yapmış, TOBB Üniversitesi‘nin Ortak Eğitim kapsamında ise psikoloji öğrencileri için kurumsal stajyerlik uygulaması başlatılmıştır. Uluslararası düzeyde World Fellowship for Schizophrenia and Allied Disorders, Eufami ve Gamian gibi kuruluşlarla yakın ilişki içinde çalışılmıştır. Şizofreni hastalarının çalıştığı Mavi At Kafe’nin kuruluşu, hem damgalanmaya karşı bir tür meydan okuma oluşturmuş hem de şizofreni hastalarına çalışma olanağı sunmuştur. Mavi At Kafe; okuma klüpleri, film gösterimleri, söyleşiler, konserler, oyunlar, imza günleri ile, toplumun her kesiminden insan için önyargılar ve engellerin aşıldığı bir buluşma noktası haline gelmiştir. Mavi At Kafe‘nin ikincisi, Dr. Umut Karasu‘nun öncülüğünde Balıkesir‘de açılmış ve içerdiği cam atölyesi ile birlikte şizofreni hastaları için yeni bir soluk oluşturmuştur.

Mavi At Kafe’nin faaliyetlerinin yarattığı etkiyi ve sosyal değeri anlamak amacıyla Yatırımın Toplumsal Geri Dönüşü Analizi (Social Return on Investment –SROI-) yapıldığında, faaliyetler için yatırılan her 1 TL’nin, 10.51 TL eşdeğerinde fayda yarattığı saptanmıştır (Soygür ve Özgün 2016). SROI, sosyal yatırımların gerçekleştirdiği değişimleri ve yaratılan değerin daha geniş bir bakışla ortaya çıkarılmasını sağlayan bir yöntem olarak, kurumların yaratılan değere katkısını içerecek şekilde değişimi ölçer. Değişimin yaratıldığı süreç, çıktıların ölçümü yapılarak ifade edilir ve mali değer olarak gösterilir. Bu da, fayda / maliyet oranının hesaplanmasına olanak sağlar (Social Value International 2016). Bu gözlemlerle donanmış Mavi At Kafe pratiği, gündemimize kooperatifçiliği getirmiş ve Federasyon kooperatifçilik kapsamında bir ruh sağlığı kooperatifi kuruluşuna başlamıştır. Ruh sağlığı sorunu olan insanlar, yakınları ve ruh sağlığı çalışanlarının birlikte örgütlenmesiyle oluşturulan Ruh Sağlığı Kooperatifleri, yumuşak ve güçlendirici bir tutum içinde; açık, samimi ve demokratik bir çalışma ortamı yaratır. Kooperatifler; sağlık, sosyal ve eğitim hizmetlerinin sunumu ve ruh sağlığı sorunu olan insanların çeşitli işlerde (bahçe işleri, dekorasyon, moda ile ilgili el işleri, serigrafi, yemek yapımı, geri dönüşüm, temizlik, ulaşım vb) çalışabilmesi için olanak yaratmayı amaçlar. Ruh Sağlığı Kooperatifleri, dünya için yeni bir uygulama olmamakla birlikte, bizim girişimimizi özgün kılan, kooperatifin tümüyle bağımsız ve sivil bir insiyatifle ile kurulacak olmasıdır. Dünyadaki örnekler devletlerin öncülüğü ve himayesinde gerçekleşmiştir.

Sevindirici bir gelişme olarak, ülkemizde son yıllarda toplum temelli ruh sağlığı anlayışının benimsendiğini biliyoruz. Bununla birlikte, bu anlayışın en önemli bileşeni olan TRSM’lerde “işlerin yolunda gitmediğini” de biliyoruz (Soygür 2016). TRSM’lerle ilgili sorunların ayrıntılı değerlendirmesi bu yazının sınırları dışındadır. Federasyon ve Mavi At Kafe pratiğinden doğan birikim, ülkemizdeki toplum temelli ruh sağlığı hizmetlerinin gelişimi, ruhsal hastalıklara bağlı damganın aşılması ve iyileşme yönelimli ruh sağlığı anlayışının yerleşmesi için ciddi bir fırsat yaratmıştır. TRSM’ler, hasta ve hasta yakını dernek ve kooperatifleri ile yakın ilişki içinde çalışmalıdır. Bu ilişki, sadece görüş alış verişi ile de sınırlı kalmamalı; her iki yapıyı ortak bir üretkenlik alanında (kültür-yaşam ortamı) kesiştiren bir işbirliği ve eşgüdümü hedeflemelidir. Ortak üretkenlik alanının çekirdek işlevi bölgeden bölgeye değişebilir. Kimi yerde kafe ya da restoran, kimi yerde ikinci el satış, kimi yerde sanat ürünleri, kiminde de tarım ürünleri veya temizlik hizmetleri sunumu olabilir. Önemli olan hastane ortamından gerçekten uzakta, tümüyle toplumun içinde ve üretkenlik odaklı bir kesişme noktası yaratmaktır. Bu kesişme noktası; doğası itibarıyla, toplumu oluşturan tüm bireyler, aile hekimleri, okullar, işyerleri, yargı ve güvenlik kurumlarıyla da karşılıklı etkileşim içinde olacaktır. Bu süreçte yer alan ruh sağlığı çalışanlarının en temel özelliğini, esneklik, sahicilik ve resmiyetten uzaklık oluşturmalı, ünvanlardan soyunmuş eşit bir yaklaşım egemen kılınmalıdır.

Kaynaklar

Social Value International (2016) The seven principles of social value. 19 Mayıs 2017’de http://www.socialvalueuk.org/app/uploads/2016/03/Principles%20of%20Social%20Value_Pages.pdf adresinden indirildi.

Soygür H (2016) Türkiye’de TRSM’ler: Quo Vadis? Nöropsikiyati Arşivi 53: 1-3.

Soygür H, Özgün C (2016) Mavi At Kafe Kültür/Yaşam Ortamı Etki Ölçümü Raporu: SROI Analizi, Şizofreni Dernekleri Federasyonu Yayını, Ankara.

Kaynak: Türk Psikiyatri Derneği Dergisi, Cilt 28  Sayı 2, Yaz 2017