Saçlarını kestirmek için gittiği kuaför oldukça aydınlık. Işık oyunlarının baş döndürücü etkisinde kalmamak olanaksız. Bu etkiden mi bilinmez ama İrem  cep telefonunu düşürüyor. Kuaförün “çok hoş görünüyorsunuz” sözleri karşısında gülümsüyor. “Çok da dalgınım” diye salondakileri güldürüyor.

Dergileri karıştırırken gördüğü saç modeline hayranlıkla bakan ama kendisinde bu kesimin nasıl duracağını bilemeyen İrem dalıp gidiyor. Daldığı yerden onu çıkaran şey “bir şey içer misiniz?” sorusu. Daldığı yere yeniden dalacak ama bir şey içecek olması onu durduruyor. Orta şekerli Türk kahvesi geliyor, kokusunda bir şey var, koku konuşur mu hiç, konuşan bu kokuyu duyan başka biri yok.

Ne çok şey duyuyor, kuaförün elindeki makası, süpürülen saçları, kadının ojesinin kurumasını… “Bu benim suçum değil, bu benim zenginliğim” diyor içine. İçindeki biri “elbette” diyor. Kahveyi içemiyor, kokunun söyledikleri engel oluyor. Güzel günlerden bahsediyor yanındaki iki kadın. Radyodaki programda vizyona giren filmlerden konuşuluyor.

“Bu kadar şeyi duymak iyi değil” diyordu annesi ve babası. “Duyduklarının içinden bazılarını seçeceksin ki anlaman ve anlaşman kolaylaşsın” demişti halası.

Gördükleri de çoğalıyordu yaşlandıkça. Duyduklarının, gördüklerinin, kokladıklarının çoğalması onu çok zor durumlara sokmuştu ama alışmıştı. Bir seferinde bununla nasıl baş ettiğini soran doktora “yazıyorum” demişti.

Çoğalmasını kutlarcasına, ötelerden gelircesine, muammaları severcesine yazıyordu. Seslerin eli ayağı oluyor, gördükleri, kokladıkları öykülerde can buluyordu. Çoğalanları düzene sokmak için hayatta hiç uğraşmadığı kadar uğraşıyordu kurgularında. Mekandaki ayrıntıları ustalıkla seçmesi aslında seçebildiğinin kanıtıydı. Annesi, babası, halası haksız sayılırlardı.

Kuaföre kırmızı şapkalı bir kadın girdi, “yazıyor, yazıyor, yazıyor” diyordu yüzündeki tuhaflık. Yanına oturan kırmızı şapkalı kadın sanki İrem’in sırlarına vakıftı. Bu imkansızdı ama İrem böyle hissettiği için bir bahane bulup çıkmak istedi aydınlık salondan. Saçları uzasındı biraz daha.

“Çoğaldım yine, kusura bakmayın” dediğinde kuaför durumu anlayamamış ama lafı uzatmamak için “Çok hoşsunuz, yine bekleriz” demişti.

Yasemin Şenyurt