Şizofreni, insan hastalıklarının en çok azap verenlerinden birisidir ve bu hastalığa yakalanmamış kişiler için, benzersiz bir şekilde, anlaması zordur. Anksiyete ve depresyon gibi diğer ruhsal hastalıkların semptomlarının aksine bu rahatsızlığın semptomları öyledir ki çoğumuz, şizofreni hastası olan birinin yaşadıklarına benzer şeyleri hiç tecrübe etmemişizdir. Dahası, sadece gözlemle şizofreni hastası olan birisinin iç dünyasını kolaylıkla anlayamayız.

Bu bölümde dış gözlemci rolünü bırakıyoruz ve şunu sormak için içe doğru bir yolculuğa çıkıyoruz: Şizofreni hastası olmak nasıl bir şeydir? Psikotik bir epizotun garip düşünce ve davra­nışlarının ortasında olmak nasıl hissettirir? Ben burada şizofreninin çeşitli semptomlarını gözden geçiriyor ve bu semptomların hastalar tarafından anlatımlarını inceliyorum. Bu tür raporlar çok önemlidir çünkü bunlar bize, şizofreninin çoğunlukla azap veren ve her zaman çok derin sıkıntılar yaratan deneyimlerine anlık bir bakış atma imkanı sağlar ve bunlar olmadan çoğumuz için bu deneyimleri anlamak imkansızdır.

Bu bölümde kullandığım birinci şahıs aktarımları hem otobiyografik yazılardan hem de şizofreni hastası olan insanlarla yapılmış ve yayınlanmış görüşmelerin alıntılarından elde edilmiş­in Hastalar neredeyse her zaman bu tür aktarımları, şizofrenik dekompansasyonun[1] (decompensation) en şiddetli evresini atlattıktan sonra yaparlar. Raporları geçmişe yöneliktir —yani yaşadıkları rahatsızlık tecrübelerini hafızalarından anlatmaya çalışırlar. Şizofrenik dekompansasyonun özelliklerinden birinin düşünce düzensizliği ve buna eşlik eden içgörü kaybı olmasından dolayı psikotik bir epizotun ortasında olan bir hasta, burada oku­yacağınız kolay anlaşılır, düzenli ve iç sezgisi yüksek aktarımla­rı yapmak için gerekli düşünme ve iletişim yeteneklerine sahip olamayacaktır.

Şunu da aklınızda tutun ki, bu aktarımların yazarları kendili­ğinden seçilmiş ve yüksek zekalı, daha hafif hastalardan oluşan bir gruptur. Bu hastaların belirti yaşamadıkları zamanlar olur ve bu zamanlarda deneyimleri hakkında açık ve içgörülü bir şekil­de düşünebilirler. Şizofreninin daha şiddetli biçimlerinden ra­hatsız hastalar genellikle bu gözlem ve kendi düşünce, his ve davranışlarını anlama yeteneklerini kaybederler.

Birçok farklı hasta tarafından rapor edilmiş birçok farklı hissi bu çalışmaya dahil ettim. Her hastanın şizofreni tecrübesi farklı­dır, fakat hiçbir hastanın bütün semptomları yaşaması muhtemel değildir. Yine de rahatsızlıklarının bir noktasında çoğu şizofreni hastası burada anlatılan en az birkaç semptomu gösterecektir.

Bu bölüm, şizofrenik semptomların yoğun sıkıntı veren ve bunaltıcı doğasını tasvir ediyor. Şizofreninin ruhsal deneyiminin sizin veya benim bir gözlemci olarak farkına vardığımız şeyler­den ne kadar farklı olabileceğini de gösteriyor. Şizofreni hastası bir kişinin içinde yaşadığı şeylerin hiç görünür olmadığını ya da bir dış gözlemcinin çıkarım yapmasının kolay olmadığını kendi çalışmalarınızdan da bilebilirsiniz. Psikotik bir bozulmanın orta­sında olan bir hastayla konuştuğunuz ve söylediğiniz şeylerle hastanın size verdiği yanıtların arasında hiçbir bağlantı olmadı­ğını hissettiğiniz bir tecrübe muhtemelen yaşamışsınızdır. Siz ve hastanız iki ayrı dünyada yaşıyor gibi gözükebilir.

Ne yazık ki, hastanın ve klinisyenin yaşadıkları arasındaki uçurum çok fazla rastlanan bir şeydir ve bu uçurum, biri genç bir şizofreni hastası bayan biri de doktoru tarafından doktorun ofisindeki bir görüşmeden sonra yapılan aşağıdaki iki aktarımda örnekleniyor. Doktor şöyle kaydediyor:

Bugün Carol oturuyor ve bir şeye karşılık vermeden gözünü di­kip bakıyor. Durarak ya da oturarak ve özel bir şey düşünme­den kendini sadece ‘katıksız algılamaya’ bırakmış bir şekilde çok fazla zaman geçirdiğini anlatıyor. Düşüncelerini düzenle­mede çektiği zorluktan da yakınıyor. Son günlerdeki olaylar hakkında birçok şey konuştuk ama Carol’ın belirsizliğinden do­layı neler olduğunu anlamak bir hayli zor oluyor.

Hasta ise aynı görüşmeyi duyduğu sesler tarafından baskı altına alındığı bir zaman olarak hatırlıyor:

Doktor Hemingway bana “Gergin görünüyorsun.” dedi. “Gergin gibi mi hissediyorsun?” Kendimi onun gerçekten benimle ko­nuştuğuna inandıramıyordum. Rol yapıyordu. Ona hiçbir şey söylememek için zihnimi zorlayan durgunluk hissini de yenemiyordum. Bıyığıyla sonra da kaşlarıyla oynayarak “Hım” dedi. Puf, sonra kendi evimdeydim, desenler arasında yüzerek, çığlık­larda boğularak. Her şey o kadar bütün görünüyordu, fazlasıyla bütün görünüyordu ki hareket etme ihtiyacı duymuyordum.

Umarım bu bölüm, sizin ve hastanızın arasındaki uçurumu kapatmaya yardımcı olacaktır ki, bu sayede onların öznel dene­yimlerini anlayabilirsiniz, içlerinde neler olup bittiğini kavraya­bilirsiniz ve böylece onlarla daha iyi iletişim kurup onlara daha fazla yardım edebilirsiniz. Şunu fark ettim ki klinisyenlerin hastalarla etkileşim içinde bulunma yeteneklerinde fark yaratan şey muhakkak yıllar boyunca kazanılan deneyimler ve edinilen aka­demik bilgiler değil onların hastalara saygı ve empatiyle yakla­şıp yaklaşmamalarıdır. Hastaların ne tür sıkıntılar çektiğini kavradığınızı ve içsel deneyimlerine açıkça saygılı olduğunuzu on­lara gösterebilirseniz, onlar da size iyi yanıt vereceklerdir.

DUYUSAL DENEYİMLERDE DEĞİŞİMLER

Şizofreni hastası birini düşündüğünüz zaman ortalıkta dolanan, garip kelime ve cümleler mırıldanan ve bağıran, alışılmadık ya da garip hareketler sergileyen birisi aklınıza gelebilir. Anlaması daha zor olan şey şu ki hasta tarafından gerçekte tecrübe edilen en belirgin semptomlar gözlemlediğiniz şeylerden farklı olabilir ve duyusal algılarda garip değişiklikler içerebilir.

Aslında, şizofreni hastaları, daha belirgin ve sıkıntı verici semptomları arasında alışılmadık ve garip algılamalar gibi duyusal deneyimlerdeki değişimlerden bahsederler. Çoğu şizofreni hastası, işitsel halüsinasyonları, bu semptomların en çok karmaşıklık yaratanı ve azap vereni olarak tecrübe ederler. Birçok has ta, duyusal algılarda, garip bedensel hisler gibi aynı şekilde oryantasyonu bozan ve rahatsız edici diğer değişimleri veya bo­zulmaları da yaşarlar fakat bu semptomlar, muhtemelen değiş­ken ve dağınık olduğundan ve kolaylıkla gözlemlenebilir ya da davranışlardan çıkarım yapılabilir olmadığından dolayı şizofre­nide çoğunlukla tanımlanmaz veya önemli sayılmaz.

İşitsel Halüsinasyonlar

Şizofreni hastaları işitsel halüsinasyonları genelde ‘sesler duy­ma’ olarak tecrübe ederler; eğer şizofreni hastalarıyla çalıştıysanız ‘sesler duyan’ ve açıkça dezorganize ve sıkıntılı kişilere şüp­hesiz rastlamışsınızdır. Bu kişilere, başkaları, çoğunlukla belirli bir kişi ya da insan grupları onlarla hepsi kendi ayrı sesiyle ko­nuşuyorlarmış gibi gelir. Bazı hastalar tanıdıkları insanların ses­lerini, bazıları mistik ya da hayali varlıkların seslerini, bazıları ise kime ait olduğu belli olmayan sesler işitirler.

Semptomları daha az şiddetli olan ya da dekompansasyonu atlatmaya başlayan hastalarla konuştuğumda, işitsel halüsinasyonların gerçek olmadıklarını ve kafalarının içinden geldiğini çoğunlukla biliyorlar. Bu iyi bir işarettir çünkü yaşadıkları şey­lerde yol katettikleri ve seslerin, hastalıklarının bir semptomu olduğunu fark ettikleri anlamına gelir. Yine de bu hastalar bile, hiç bitmeyen konuşan seslerle sürekli mücadele etmekten dolayı, tükenmişlik ve korku hislerinden ve dikkatlerinin dağılmasından yakınırlar.

Şizofrenik bozulma şiddetli olduğunda hastalar sesleri artık halüsinasyonlar olarak algılamayı bırakıp aslında başka birinin ya da bir gücün onlarla konuştuğuna inanmaya başlarlar. Bazen de hastalar, seslerin sevecen, anlamsız ya da absürd şeyler söylediklerini aktarırlar. Fakat hastaların büyük çoğunluğu düşmanca eziyet çektiren ve kaba ve sövgü dolu eleştirileri olan paranoid sesler yağmuru yüzünden azap çekerler. Genellikle sesler hastalara geçmişte yaptıklarından dolayı hakaret ederler: Geç­mişteki küçük bir kabahat, gerçek ya da hayal edilmiş olsun, hastanın hakkında sürekli eleştirildiği korkunç bir suça dönüşür ve hasta, suçluluk ile kendinden iğrenme duygularına yenik düşer

42 yaşında, tatlı dilli ve yıllardır çalışamamış bir şizofreni hastası olan John bana bir kafede yarı zamanlı bir işte tutunma çabalarını anlattı. Basit işleri yapmaya çalışırken, tanımadığı bir adam sesi tarafından hiç bitmeyen bir kötü sözler yağmuru ile aşağılanıyordu. Bu ses, çeşitli aralıklarla John’un ismini söylüyor, anlamsız cümleleri tekrar ediyor ve bazı müşteri ve çalışanların ona güldüklerinde ve onu taklit ettiklerinde ısrar ediyordu. Bu çeldiren kötü sözler yağmuru, bir fincan kahve doldurmak gibi basit bir işi bile John için bunaltıcı ve korkutucu bir hale getiriyordu.

Bazen hastalar, sürekli tekrar edilen basit bir cümle ya da ke­lime duyarlar. Genç bir adam, bana, “bunu sen yaptın, bunu o yaptı, bunu kim yaptı?” cümlelerini sürekli ve melodili olarak tekrarlayan ses yüzünden acı çektiğini anlatmıştı. Hatta daha fazla bunaltıcı olarak, sesler bazen emir halüsinasyonları olurlar ve hastaya ne yapacağını söylerler. Şizofreninin semptomları çok şiddetli olduğunda, hasta bu emirlere direnemeyebilir ve bu, garip, kendine zarar veren ve nadiren de şiddet dolu davranışlara yol açabilir.

Sürekli işitsel halüsinasyonlar, şizofreninin en çok eziyet veren ve bunaltıcı semptomlarından birisidir:

Neredeyse yedi yıl boyunca—uyuduğum anlar dışında—sesler duymadığım tek bir an bile olmadı. Her yerde ve her zaman bana eşlik ediyorlar; ben diğer insanlarla konuşurken bile seslen­meye devam ediyorlar, kitap ya da gazete okumak ve piyano çalmak gibi şeylere konsantre olduğumda da vazgeçmiyorlar; sadece insanlarla ya da kendimle yüksek sesle konuşurken do­ğal olarak güçlü ses tarafından bastırılıyorlar ve böylece onları duymuyorum. Ama bilindik cümleler bazen bir cümlenin orta­sında birden tekrar başlıyor ve bana, arada konuşmanın devam etmiş olduğunu söylüyor, yani seslerin zayıf olmasından so­rumlu o sinir uyaranları ve titreşimler ben yüksek sesle konu­şurken bile devam ediyor.

İşitsel halüsinasyonlar her zaman negatif değildir. Hastanedeki hastalarla çalışıyorsanız yüzlerinde neşeli ifadelerle ortalıkta dolanan, garip ama kötü olmayan deneyimler dünyasında açıkça kaybolmuş birilerini fark edebilirsiniz. Bir hasta bunları şu şe­kilde anlatıyor:

“Sesler… onları havada veya odanın farklı bö­lümlerinde sıklıkla işitmeme rağmen çoğunlukla kafamın için­deydiler. Her ses farklıydı ve her biri güzeldi ve genellikle deği­şik bir ton ve ölçüde konuşuyor ya da şarkı söylüyor ve akraba­ların ya da arkadaşların seslerini andırıyordu. Kafamın içinde çok sayıda ses vardı, on dördün üstünde diyebilirim. Onları stil­lerine göre pişmanlık, zevk ve onur sesleri olarak ayırdım.”

Halüsinasyon Olmayan Görsel ve İşitsel Değişimler

Birçok şizofreni hastası özellikle dekompansasyonun ilk safha­larında işitsel ve görsel algılarında değişimlerden bahseder. Barbara Freedman hastaların otobiyografik yazılarını incelediğinde, duyularının daha keskinleştiği ve berraklaştığı hissiyle karakterize edilen yükselmiş duyusal farkındalığın, şizofreni hastalan tarafından fark edilen ilk değişimlerin en sık görülenlerinden birisi olduğu sonucuna vardı. Bu bulgu, psikotik bir epizotun ön belirti (prodromal) ya da ilk evrelerindeki hastalarla yapılmış detaylı görüşmeleri içeren bir araştırma projesinde de kaydedilmişti. Bu çalışmadaki hastalar, bir bozulmanın başlangıcının ha­berini veren, çoğunlukla kısa süreli ve değişken çok sayıda alışılmadık duyusal deneyimler rapor etmişlerdir.

İşitme:

Bazı hastalar işitmelerindeki değişimlerden bahsederler ki bunlar çoğunlukla alakalı uyaranları alakasız olanlardan ayırma yeteneklerinin kaybolmasındandır. Sesleri filtreleyememekten dolayı hastalar, daha önce fark etmedikleri seslerin farkında olurlar. Çoğunlukla, sadece bir çeşit sese de odaklanamazlar.

İşitsel duyular bombardımanı şizofrenide sürekli gözlemlediğimiz daha genel bir problemle alakalıdır: Bütün bir içsel ve dışsal uyaranlar dizisini ayıramama (filtreleyememe). Hastalar, bu yüzden, çoğu genellikle bilinçli farkındalığa ulaşmayacak, hastayı yoran ve boğan küçük ve alakasız bilgi parçaları seliyle başa çıkmak zorunda kalırlar.

Bu bombardıman bilişsel ya da düşünsel alanlarda olduğu kadar bütün duyusal alanlarda meydana gelir. Normalde, gördüğümüz, işittiğimiz, hissettiğimiz ve işlediğimiz şeylerin çoğu farkındalık düzeyinin altında gerçekleşir, böylece bir ya da iki şeye odaklanabiliriz. Örneğin, siz bu satırları okurken bir sandalyede oturma hissini muhtemelen filtrelemişsinizdir. Fakat şizofrenide, bu işlem bozulur ve hastayı, hepimizin maruz kaldığı ama göz ardı etmeyi genellikle becerdiğimiz birçok duyusal bilgi parçacıkları tarafından dikkati dağılmış ve dezorganize bir şekilde bırakır: “Özellikle bir şeyle ilgilenmediğim halde her şey dikkatimi çekiyor gözüküyor. Şu an seninle konuşuyorum ama yan odadaki ve koridordaki gürültüyü de duyabiliyorum. Bunlara dikkatimi kapamakta zorluk çekiyorum ve bu sana söylediğim şeye yoğunlaşmamı daha da zorlaştırıyor. Çoğunlukla, olup biten en saçma küçük şeyler bile beni ilgilendiriyor gözüküyor. Bu doğru bile değil: Beni ilgilendirmiyorlar ama bunlara dikka­timi veriyorum ve bu yolla çok zaman kaybediyorum.”

Bazı hastalar işitmelerinin akut olarak aşırı duyarlı olmasın­dan ve bu yüzden her sesin “kafalarına bir darbe gibi” gelmesin­den yakınırlar. Bazıları da işitmelerinin zayıfladığını aktarırlar ve bu yüzden sesler azalır veya boğulur. Birçoğu kendi seslerini işitme şekillerinde de bozulmalar yaşarlar: Kendi sesleri artık kendi sesleri gibi değildir ya da seslerini metalik, yankılı veya uzaktan geliyor gibi duyarlar.

Görüntü:

Birçok hasta, basit işleri bile yapmalarını engelleyen ve günlük hayatla başa çıkma yeteneklerini baltalayan alışılmadık görsel deneyimler rapor ederler. Hastalar, bazılarının bulanık, daha az net görüntü rapor etmelerine rağmen, çoğunlukla, önemli detayları önemsizden ayıramayarak, görsel uyaran bombardımanına uğramış hissederler. Bazıları perspektif ve derinlik algısının yitiminden rahatsız olurlar: “İnsanların ve nesnelerin boyutları küçüldü ve sonsuz ve sınırsız bir uzaklığa doğru ben­den uzaklaştılar. Dünya her yere doğru geri çekildiğinde etrafıma bakındım…. Nesneler uzakta ve yassı gözüküyorlardı. Birisiyle konuştuğumda, söz konusu kişi bana kabartmasız, kesilerek biçim verilmiş bir resim gibi gözüküyordu.”

Hastalar, figür/zemin ayrımı yapma yeteneklerini kaybettikle­rini de bildirirler. Bunun sonucunda daha önceden farkında olmadıkları birçok algısal detayı fark ederler: Görüş alanlarındaki küçük detaylar bolluğundan boğulurlar ve kafaları karışır, yönelmek ve nesneleri tanımlamak için olan perspektif hissini kaybederler.

Bazılarında, işlemleme sistemi tamamen bozulur ve hasta alakasız uyaranlara alışamadığından ya da onları görmezden gelemediğinden, bütün görsel bilginin yeni bir şekilde dikkate alınması gerekir. Bu duyu bombardımanı, herhangi bir hareketin veya ışıktaki değişimin hastanın dikkatini aniden dağıtacağı anlamına gelir. Örneğin, hastanın daha önce aldırış etmediği parlak ışıklar aniden irkiltici yoğunluğa ulaşabilir. Bir hasta şöyle bildiriyor: “Gözlerim ışığa aşırı duyarlı hale geldi. Sıradan renkler fazlasıyla parlak görünüyorlardı, güneş ışığı ise göz kamaştırıcı yoğunluktaydı. Bunlar olurken, sıradan okuma imkansız hale geldi ve basılmış yazılar aşırı siyah gözüküyordu.”

İllüzyonlar

Şizofrenideki diğer sıkıntı verici görsel deneyimler grubu illüzyonlar —gerçekten orada olan bir şeyin görüntüsünün bozulması ya da yanlış algılanması—ve görsel halüsinasyonlardır. Şizofreni hastaları hem basit yanlış algılamaları hem de daha sıkıntı verici olarak, kişi baktığında şekil değiştiren insan ya da nesneleri içeren illüzyonlar yaşarlar. Çoğunlukla boyutlarda değişimler olur, insanlar ya da nesneler büyürler veya küçülürler.

Bir hasta, insanlara baktığında yüzlerinin değiştiğini ve bazen korkunç bir şekilde şişmiş ve kararmış gözüktüğünü bildirmişti. Bazıları da, insanların yüzlerinin aniden deforme ve korkunç çirkinlikte gözüktüğünü anlatırlar. Şizofreni hastası genç bir bayan, hastanede bir hemşireyle konuşurken, hemşirenin gözlerinin tamamen beyaza dönüştüğünü ve gözbebekleri ile irislerinin laserle ağartıldığını söylüyor. “Ya siz garipsiniz bayan, ya da ben.”

Şizofrenide görsel halüsinasyonların yaygınlığı, işitsel halüsinasyonlardan çok daha azdır ama bazı hastalar bunları neredeyse her zaman seslerle beraber yaşarlar. Bir hasta, ani renkli ışık parlamaları, boş yüzeylerde kelimelerin görünmesi, duvarda iki genç kadın kafasının yansıtılmış imgelerinin görünmesi gibi bir dizi görsel halüsinasyonlar tarif etmişti.

Alışılmadık Fiziksel Duyumlar

Şizofreni hastaları alışılmadık veya garip fiziksel duyumlara eğilimlidirler. Bunlar iki kategoriye ayrılabilir: (1) Dokunma ve­ya temasa aşırı duyarlılık ve (2) bu bölümde ileride anlatılan genellikle bilişsel ya da düşünsel bozukluk deneyimleriyle ilişkili, kafa veya beyindeki alışılmadık fiziksel duyular.

Aşırı fiziksel duyarlılık hastalar tarafından çeşitli yollarla bildirilmiştir: Bazıları herhangi bir dokunuşu korkunç bulurken diğerleri de kendi vücutlarında yaşadıkları fiziksel duyular hakkında hezeyanlar geliştirirler. Tedavi ettiğim elli yaşındaki Asyalı bir kadın bacaklarında garip duyular yaşıyordu; yıllar geçtikçe binlerinin bacaklarını elektroşoka gönderdiğine inanmaya başladı. Bazı hastalar, sürekli “cinsel iritasyona” yol açan genital bölgelerinde artmış duyarlılık yaşarlar.

Birçok şizofreni hastası kafalarının içinde meydana gelen alı­şılmadık fiziksel duyular bildirirler ve bunlar hastalığın seyrinin çok erken safhalarında ortaya çıkabilir. Bazıları kafalarının yüzeyinde ve içinde ağrı yaşarlar; diğerleri beyinlerinde ezilme ve kanama, yanma ya da dikenli bir tacın batma veya sıcaktan kavrulma ya da kuruma hisleri bildirirler. Bazıları ise kafalarının tamamını kaplayan ve her şeyin örtülü gözükmesine ve düşüncelerin bulanıklaşmasına yol açan bir şey ya da kafalarının etrafında düşünmelerini engelleyen çok sıkı sarılmış bir şey hissederler; bazı hastalar da beyinlerinin eridiğine ve parçalandığına inanırlar.

Kadın bir hasta, beyninin “sanki zımpara kağıdıyla ovuluyor gibi derisi soyulana kadar gerçek bir fiziksel acıyla ağrıdığını ve beynini kanayan bir sünger gibi hissettiğini” anlatıyor. Başka bir hasta ise şöyle yakınıyor: “Kafa derimi, sanki sinir hücrelerimin her an patlamasına yol açabilecekmiş gibi gergin hissediyorum, ama kafamın içini, sanki acımasız bir bıçak tarafından hücreleri oyulmuş ve yerine kumlar doldurulmuş gibi boş ve kuru hissedi­yorum.”

Tablo 4.1 şizofreni hastalarının yaşadığı duyuları özetliyor.


Tablo 4.1

Şizofrenide Duyusal Değişimler

Görüntü

  • Işığa ve renge karşı aşırı duyarlılık
  • Perspektif yitimi
  • Figür/zemin ayrımının yitimi
  • Nesnelerde ve yüzlerde illüzyonal değişimler
  • Büyüklük ve boyutlarda bozulmalar

İşitme

  • İşitsel halüsinasyonlar
  • Sese karşı aşırı duyarlılık
  • Arka plan seslerini filtreleyememe
  • Seslerin boğulması
  • Kendi sesinin işitiminde bozulma

Fiziksel Duyumlar

  • Dokunmaya karşı aşırı duyarlılık
  • İçsel duyuları yorumlayamama
  • Genital bölgelerde aşırı duyarlılık
  • Beyinde veya kafada hissedilen acı veren duyular

BİLİŞSEL DENEYİMLER

Şizofreninin birincil ve en göze çarpan özelliği düşünme ya da bilişte sebep olduğu bozukluklardır. Şizofreni gerçekten, sıradan düşünme işleminde derin bir düzensizliğe ve bozulmaya sebep olur ve bu da hastanın günlük hayattaki işlevsel yeteneklerini zayıflatır ve engeller.

Klinisyenler ve araştırmacılar benzer şekilde, bu düşünme bozukluklarını açıklamak için birçok teoriler öne sürmüşlerdir, fakat ortak bir görüş vardır ki bunların dikkat bozukluğu içerdi­ğidir. Bu dikkat bozukluğu, hastanın belirli bir işe dikkatini top­layamamasından sorumlu bir eksiklik olan, hastanın ilgili bilgiyi ilgisizden ayıramaması sorunundan kaynaklanıyor olabilir.

Filtreleyememe ve Çağrışımların Artması

Şizofreni hastalarının konuşmalarını takip etmenin zor olduğunu muhtemelen fark etmişsinizdir çünkü çoğunlukla konuyu dağıtırlar, bağlantısız konuşurlar ve konudan konuya atlarlar. Bu karmaşık konuşmalar hastanın düşüncelerinde neler olup bittiği­ni yansıtıyor görünmektedir; ilgili bilgiyi ilgisizden ayıramama, şizofreni hastasının zihninin bir anda yüzlerce yöne kaymasına sebep olur ve bizim normalde önemsiz olarak eleyeceğimiz nes­neler ve fikirler arasındaki her çeşit ilişki, sürekli olarak hasta­nın zihnini dağıtır.

Bu işlemin, hastalıkta görüntü ve işitmeyi nasıl etkilediğini inceledik. Burada, şizofreni hastası bir adam, düşünmesinin na­sıl etkilendiğini anlatıyor: “Düşüncelerim karmakarışık oluyor. Bir şey hakında düşünmeye veya konuşmaya başlıyorum, ama asla devamını getiremiyorum. Yerine, konudan ters yönde uzak­laşıp söylemek istediğim şeylerle açıklayamadığım bir şekilde ilişkili birçok farklı çeşit şeyle karşı karşıya geliyorum. Beni dinleyen insanlar yollarını benden daha beter kaybediyorlar.”

Başka bir hasta ise şöyle bildiriyor: “Çapraz çağrışımlar düğü­münde son bulan veya kaybolan bir fikirler dizisi başlatıyorum… Yönünü asla tayin edemiyorum.”

Bu raporlar, hastaların, semptomlar olduğu sırada onların do­ğasından haberdar olduğunu gösterse de şunu hatırlayın ki bun­ların hepsi, akut bir şizofrenik bozulma atlatıldıktan sonra yazıl­mış, geçmişe dönük raporlardır. Genelde hastalar; fikirler ara­sındaki çağrışımları arttığı ve alakasız düşünceleri filtreleyemedikleri zaman bunu hastalıklarına bağlayamazlar. Düşünme problemlerinin doğası yüzünden, bu semptomların meydana gel­diği sırada semptomları hakkında fazla bir içgörü ya da farkındalık yaşamaları neredeyse imkansızdır.

Aşağıdaki alıntıda, şizofreni hastası bir kadın, alakasız dü­şünceleri filtreleme yeteneğinin birden kaybolmasının nasıl bir şey olduğunu tasvir ediyor:

Başta, beynimin uykuda olan parçaları “uyandı” ve normalde be­ni etkilemeyecek geniş çeşitlilikte insanlar, olaylar, yerler ve fi­kirlerle ilgilenmeye başladım. Hasta olduğumu bilmediğimden, neler olduğunu anlamak için bir girişimde bulunmadım ama bü­tün bunlarda, Tanrı ya da Şeytanın sebep olduğu bunaltıcı bir anlamlılığın var olduğuna inandım ve kendimi bu yeni merakla­rın her birine kafa yormakla görevli hissettim ve daha fazla kafa yordukça her şey daha da kötüleşti. Yabancı birinin sokakta yü­rümesi yorumlamam gereken bir işaret olabiliyordu, yoldan ge­çen arabaların camındaki her yüz hafızama kazınıyor, hepsi ba­na yoğunlaşıyor ve bazı çeşit mesajlar vermeye çalışıyorlardı.

ÇeIdirilebilirlik ve Bombardıman

İçsel ve dışsal uyarıları filtreleyememe hastaların dikkatinin çok çeldirilebilir olmasına sebep olur; konuyla ilgisi olmayan olay­ları, hatta hiçbir şeyi gözardı edemezler. Şizofreni hastalarıyla araştırma yaparken, dikkatlerini basit işlere vermelerini sağla­makta çok güçlük çekiyorum: öksürdüğümde, odadaki bilgisa­yarın çıkardığı seste ufak bir değişim olduğunda, hatta bazen sandalyemin yerini değiştirdiğimde dikkatleri dağılıyor.

Birçok hasta çeldirilebilirliklerinden dolayı sıkıntı çekerler: “Yaptığım şeyden, hatta hakkında konuştuğum şeyden kolaylıkla kopuyorum. Eğer bir yerde başka bir şey, hatta sadece bir gürültü oluyorsa bu, düşüncelerimi yarıda kesiyor ve düşüncelerim kaybo­luyor. Birisiyle konuşurken, bacak bacak üstüne atarsa ya da kafasını kaşırsa dikkatim dağılıyor ve ne söylediğimi unutuyorum.”

Düşünme Hızında Artış

Özellikle psikotik dekompansasyonun erken safhalarında birçok şizofreni hastası, düşüncelerinin fazlasıyla hızlı —aslında hem korkutucu hem de bunaltıcı bir hızla— değişmesinden şikayet eder. Bu his, artmış çağrışımsal bağlantılarla ve yukarıda incelenen filtreleme yeteneğindeki bozulmayla yakından ilişkilidir.

Bu deneyimi anlatan bir kadın “düşüncelerinin açıkça kontro­lünün dışında, vahşice ve özgür bir şekilde kafasının içinde fırıl fırıl döndüğünü” söylüyor. Başka bir hasta, hızlı düşünmesinin “beynine akın eden bir ‘işkence ordusu’ gibi” olduğunu anlatı­yor. Düşüncelerinin hızı ve onları kontrol edememeleri yüzün­den hastalar kendi düşüncelerini çoğunlukla pasifçe yaşarlar. Bir hasta “zihinsel resimler bombardımanına uğradığını, sanki için­deki bir albümün göz önüne serildiğini… fikirlerin ve resimlerin sanki dış bir kaynaktanmış gibi zihninde çaktığını” bildiriyor. Başka bir hasta ise şöyle anlatıyor: “Her çeşit ‘düşünce’, sanki birisi kafamın içinde konuşuyormuş gibi, aklıma geliyor gözük­mekte. Arkadaşlar arasındayken daha da kötü oluyor… ‘Düşün­celerin’ aklıma gelmesini istemiyorum ama onları ‘duymaya’ devam ediyorum ve bazen en absürd ve utandırıcı şeyleri ‘dü­şünmeyi’ [kelimeler biçiminde] durdurmam için çok fazla irade gücü gerekiyor. Bu ‘düşünceler’ bana bir şey ifade etmiyor ve yaptığım işlerde ‘konsantrasyon kaybına’ sebep oluyor.”

Artmış Zihinsel Kapasite Hisleri

Dekompanse olmanın ilk safhaları boyunca, semptomlar boğucu olmaya başlamadan önce, bazı hastalar, artmış düşünme hızla­rından, çağrışımlardan ve farkındalıktan keyif alırlar. Özel ve güçlü bir entelektüel alana girmişlermiş gibi oldukça artmış zi­hinsel verimlilik, yaratıcılık ve zeka hisleri yaşadıklarını bildirirler. Bazıları, bilinçli düşünme ihtiyacı duymadan ve inanıl­maz bir yaratıcılık hissiyle, akıllarına parlak fikirler geldiğini anlatırlar. Bir kadın hasta ise “eksi birin kare kökünü gözünde canlandırabildiği bir zeka parlaklığı ve düşünce orijinalliğinin öznel izlenimini” yaşadığını söylüyor.

Zihinsel Yorgunluk ve Yavaşlamış Düşünceler

Sonunda, şizofreninin semptomları ilerledikçe, hızlanan, kont­rolsüz düşüncelere ayak uydurma çabası, hastaların, sanki bir daha hiçbir şey düşünemeyeceklermiş gibi, önemli derecede bir zihinsel yorgunluk hissetmelerine yol açar. Bazı hastalar, arada sırada yarışan düşünceler dönemlerine dönüşen yavaşlamış dü­şünce yoksunluğundan bahsederler. Bir hasta şöyle anlatıyor: “Düşünme işlemi çamurlu yağ ile tıkanmış bir zincir gibi… dü­şünüşüm, ki buna kontrolsüz bir süreç de diyebilirim, en fantas­tik nöbetleri geçirerek, gece ilerledikçe daha da yavaşlıyordu… zihnim, mümkün olan en yavaş hızda çalışıyordu: Gerçek dü­şünme süreci, bilincime yavaş bir ritim ya da dairesel bir hare­ket gibi giriyordu.”

Günlük Olayları Anlayamama ve Yorumlayamama

Birçok şizofreni hastası, akut psikotik dekompansasyonları iler­ledikçe, sıradan, günlük olayların anlamlarını anlama yetenekle­rini kaybettiklerini bildirirler. El sallamak gibi önceden bilinen bir hareket, basit bir selamlama ya da bir resim veya televizyon gibi her şey anlaşılmaz hale gelebilir.

Bu kavrayamama deneyimi muhtemelen, yukarıda inceledi­ğimiz çağrışımların artması ve filtreleyememe konularıyla ilişki­lidir. Normalde bir şeyin ne anlama geldiğini —örneğin telefon­da bir arkadaşla karşılıklı kısa bir bilgi alışverişi— duyduğumuz kelimelerle doğru anlamları ilişkilendirıne ve diğer mümkün bütün bağlantı ya da anlamları göz ardı etmek için bağlamı ve geç­miş deneyimlerimizi kullanma yoluyla kavrarız. Eğer mümkün olan diğer bütün bağlantıları ve anlamları eleyemeseydik, ko­nuşmadaki bir kelimenin bile ne anlama geldiğini asla yorumlayamazdık ve tabii ki cümleyi de anlayamazdık.

Kafanızın içinde sürekli olarak, çağrışımlarda bir artış ve filtreleme eksikliği yaşadığınızı düşünün. Sonra da, normal konuş­ma hızını ve söylenen her kelimenin, zihninizi azgın bir çağrı­şımlar seline sürükleme ihtimalini göz önüne alarak, birisinin size söylediklerini anlamaya çalıştığınızı hayal edin. Şizofrenik dekompansasyonun ortasındaki bir hastanın basit olayları bile yorumlayamamasını kavramak zor değildir.

Şizofreni hastaları bunu şöyle anlatıyorlar: “İnsanlar konu­mken kelimelerin ne anlama geldiğini düşünmeliyim. Kendili­ğinden bir tepki yerine bir ara oluşuyor. Düşünüyorum ve bu da zaman alıyor. İnsanlar konuşurken bütün dikkatimi vermem gerekiyor yoksa her şeyi karıştırıyor ve bir şey anlamıyorum.” Başka bir hasta ise şöyle diyor: “Uzun cümleler kurduklarında anlamları yitiriyorum. Cümleler, anlamlandırmam için bir araya getirmem gereken bir dizi kelimeler yığınına dönüşüyor.

Görsel olarak, hastalar nesnelere baktıklarında, baktıkları şeylerin çok sayıda parçalara bölünmüş olduğunu ve parçaları, tutarlı bir bütünü oluşturmak üzere birleştirmekte sorun yaşadık­larını bildirirler. Bir şizofreni hastası saatine baktığında yaşadık­larını şöyle anlatıyor: “Saatin kayışını, kadranını, akrep ve yel­kovanını görüyorum, sonra da tek parça olarak görmem için par­kaları birleştirmem gerekiyor.” Başka bir hasta bunu, psikiyatristine bakarken yaşamış ve yüzünün parçalarını tutarlı bir bütün halinde görememiş: “Dişleri, sonra burnu, sonra yanakları, sonra bir gözü, sonra da diğerini görüyordum. Belki de, öylesine bir korkuyu uyandıran ve onun kim olduğunu bildiğim halde onu tanımamı engelleyen şey her parçanın birbirinden bağımsız ol­masıydı.”

Aşağıdaki alıntıda, bir kadın, dekompansasyonu atlatmaya başladığında nesnelerin ve kavramların ne anlama geldiğini tekrar anlamaya başladığı deneyimini anlatıyor. Bu paragraf, hastanın günlük olayları anlamlandıramamasını ve kendi düşünceleri üzerindeki öznel kontrol eksikliğini, belagatli bir şekilde tasvir ediyor:

On birinci günde, hatırlayamadığım tanıdık bir anlamı anımsatan trafik ışıklarına göz atarken bir dalga sahile vurdu. Fiziksel bir his kafamın arkasında belirdi ve hoş bir şekilde, deniz köpüklerinin hafif ve nazikçe yıkaması gibi ileri sürüklendi… Birden trafik ışıklarının kullanılış amacını ve kırmızı ile yeşilin ne anlama geldiğini hatırladım. Gazete bayiinin yanından geçerken bir yıldızın camdan düştüğünü bildiren bir manşet gördüm. Ku­ru sahil manşeti hafif şaşkınlıkla karşıladı. Yıldız gibi büyük bir şey nasıl olur da bir pencereye sığardı? Bir dalga yavaşça sahile vurdu ve birden yıldızın muhtemelen bir Hollywood yıldızı ol­duğunu farkettim. Sinema çadırında ‘Satış Memurunun Ölümü’ adlı film vardı. Kuru sahil çadıra göz kırptı ve muğlak bir şekil­de satış memurunun ‘Satış’ denen ve muhtemelen Asya’da olan bir ülkenin bir yerlisi olabileceğini tahmin etti. Dalga sahili yar­dı ve oyunu daha önce okuduğumu ve satış memurunun yerlisi olduğu ülkenin adını kesin bir şekilde bildiğimi hatırladım. Dal­galar hatırlayabiliyordu, çıkarım yapıp içgörü uygulayabiliyor­du. Kuru sahil ise bunları yapamıyordu.

Uygun olmayan fikir ve düşünceleri filtreleyememe ya da dur­duramama, şizofreni hastalarının birbiriyle çelişen iki düşünce ya da isteğin aynı anda akıllarından geçebileceği ve bunlar ara­sında karar veremeyebileceği anlamına gelir. Bu durum, bu ra­hatsızlıkta görülen klasik zıt duygular taşıma sorununa yol açar. Hastalar ayrıca birden kendilerini hiçbir şey düşünemez halde bulabilirler. Buna genellikle düşünce yoksunluğu denir.

Bütün bu düşünme sorunları şizofreni hastalarının konuşma­larına çoğunlukla yansır. Hastalarla çalışanların bildiği gibi, ge­nellikle pek bir anlam ifade etmeyen karmaşık ve düzensiz cümlelerle iletişim kurarlar. Bu, şununla açıklanabilir: “Burada bir adam değneğini kaybetti, sağ (right) kolu arkasında kilitli kalmış ve üzerinde duracak bir bacağı yok. Bu doğru mu (right), bir hasta bakıcı ya da başka bir görevli onun haklarını (rights) görmeli. Ülkemizin insanlarının haklarını niye düşün- inliyoruz? Gelecekleri, aileleri, toplumları ve ulusumuz için istekleri neler?”

İncelediklerimiz gibi, şizofrenik semptomların açık tanımlamaları, psikotik bir dekompansasyonun ortasındaki hastaların neden işlevsellikte sorunlar yaşadıklarını, iç dünyalarında kay­bolmuş gözüktüklerini, etraflarındaki olaylara tepki veremediklerini, garip ve teğetsel çağrışımlar yaşadıklarını ve oldukça sıradan olaylara alışılmadık ve sıradışı açıklamalar getirdiklerini anlamamıza yardımcı olur.

Hezeyanlı İnançlar

Hezeyanlar, hastaların, bir deneyimi, bir olaylar dizisini ya da dünyayla olan ilişkilerinin doğasını açıklamak için geliştirdikleri yanlış fikirlerdir. Şizofreni hastaları, anormal algılamaları, duyuları ve onları boğan garip bilişsel süreçleri anlamlandırmada güçlük çekerler. Deneyimlerinin alışılmadık ve egodistonik (ego uyumsuz) doğası yüzünden bazı hastalar, düşüncelerinin kafalarının içine dış bir güç tarafından konduğuna ya da vücutlarının başka birisi tarafından kontrol edildiğine inanırlar. Şizofreni hastalarının bunları ve bunlarla ilişkili inançları geliştirmelerinin sebebi belki de, akıllarını bu alakasız ve davetsiz deneyimlerden temizleyememelerine başka bir açıklama bulamamalarından do­layıdır.

“Çocukluk hisleri semboller şeklinde geri döndü ve geçmiş konuşmalardan parçalar aklımdan geçti… Hayatımın ilk dört buçuk yılında neler olduğunu hatırlamam için hipnotize edildiğimi düşünmeye başladım… Ailemin, eski yılları hatırlayarak kendimi düzeltebileceğim umuduyla, birisine —belki kocama— kreş öğret­meni ve pediatrist hakkında bilgi vermiş olduğunu düşündüm.”

Paranoid Hezeyanlar

FBI ya da CIA tarafından takip ve kontrol edildiğine, uzaylıların beyinlerine kablolar yerleştirdiklerine ya da sinsice uygulanan devlet araştırma projelerinde denek olarak kullanıldıklarına ina­nan hastalarla mutlaka çalışmışsınızdır. Bunlar paranoid hezeyanların oldukça klasik örnekleridir.

Şizofreni hastaları, tamamen farklı olayların bir şekilde bağlantılı olduğuna inanabilirler ve sonra da bu bağlantılar için mantıklı bir açıklama bulmaya çalışırlar. Paranoid hezeyanlar genelde, düzensiz düşünmesi daha az şiddetli olan hastalarda ortaya çıkar çünkü bir açıklama geliştirmek için hastanın bir düşünce zincirini sürdürebiliyor —çok şiddetli semptomları olan birisi için imkansız bir süreç— olması gerekmektedir. Şizofreni hastası genç bir adam, hezeyanlı bir açıklayıcı sistemi nasıl geliştirdiğini anlatıyor:

Nefes alma sorunumun eski bir kalp bozukluğundan kaynakla­nabileceğini düşündüm…. Çocukken, küçük bir ventriküler septal defektim olduğu söylenmişti. Kalp yetersizliğim olduğuna ve insanların, benim bunu kabullenecek kadar güçlü olmadı­ğımı düşündüklerine karar verdim, bu yüzden bir şey söylemi­yorlardı. Son zamanlarda olan her şeyin bunun ışığında açıkla­nabileceğini düşündüm…. Bir arkadaş ‘telsizden’ bahsetmişti ve haberim olmadan, belki radyo dalgalarıyla, ilaç alıyor olabi­leceğim aklıma geldi. Birinin tek yön bir uçak bileti hakkında konuştuğunu hatırladım: bana ise bu, Houston’a bir yolculuk ve bir kalp ameliyatı anlamına geliyordu. Laboratuvarda alışılma­dık bir kokuyu hatırladım ve bunun bana gizlice verdikleri ilaç­tan kaynaklandığını düşündüm…. Paniğe kapıldım ve kaçmaya çalıştım, fakat park yerindeki görevli beni geri döndürmek için işaret ediyor gözükmekteydi…. Sonra insanların beni izlediği hissine kapıldım. Ve ilk evrelerde dönem dönem olduğu gibi, kendime bütün bunların absürd olduğunu söyledim fakat tekrar baktığımda insanlar gerçekten beni izliyorlardı.

Grandiyöz Hezeyanlar.

Tanrı veya ünlü bir insan olduğuna ya da olağanüstü güçleri olduğuna inanan hastalarla karşılaşmış olabilirsiniz; bu hastaların inançlarının ne kadar etkilenmez ve değiştirilemez olduğunu mutlaka farketmişsinizdir. Bu ve diğer hezeyanları olan hastalar havayı, güneşi ya da başka doğa olaylarını etkileyebileceklerine veya diğer insanları kont- rol edebileceklerine inanabilirler. Bir hasta şöyle aktarıyor: Sonunda kalabalık bir lokantaya gidebileceğimi ve orada sessiz otururken herkesin ruh halini iyi yönde değiştirebileceğimi hissettim.”

Bazı hastalar, diğer insanların, kendilerinin bir parçalan olduğuna inanmaya başladıkları, vücut sınırlarının genişlemesi hezeyanı yaşarlar. Bunu, şu örnek açıklar:

“Kendimi başka vücutlarda gördüm…. Gece hemşiresi geldi ve sessiz koğuştaki abajurun yanına oturdu. Onu ben olarak gördüm ve büyülenmiş bir şekilde bir süre izledim; daha önce ken­dilimi dışarıdan görünüşüne hiç şahit olmamıştım. Sabah, kahvaltı eden birçok hasta bendi. Onları çatal bıçaklarını tutuş şekillerinden tanıyordum.”

Başka bir şizofreni hastası daha geniş çaplı bir sınır kaybı ya­nlığı deneyimini anlatıyor: “İdrara çıktığımda dışarıda çok faz­la yağmur yağıyordu, dünyaya yağan suların benim idrarım ol­madığı konusunda hiç emin değildim ve korkuya kapıldım.”

Birçok hasta, iç sesler hortumuna, aşırı yoğun uyaranlara, çığrından çıkmış düşüncelere ve garip fikirlere yakalanmış bir şekilde duygusal olarak boğulurlar ve dehşete düşerler. Deneyimlerini azap verici ve inanılmaz tecrit edici olarak anlatırlar; semptomlarını tarif etme ve insanların dediklerini anlama yeteneklerini kaybederler, karışık düşüncelerine bir çözüm bulamazlar:

Bütün unutulmuş korkular yeniden orada. Battaniyemin kena­rından dışarı çıkmış küçük bir yün ipliğin iğne gibi sivri ve sert olabileceği korkusu, pijamamın düğmesinin kafamdan daha bü­yük ve ağır olabileceği korkusu;… açılmış bir mektup zarfının yırtılmış kenarının, kimsenin görmemesi gereken yasak bir şey olabileceği korkusu;… uyuyakalırsam sobanın önündeki kömür parçasını yutabileceğim korkusu; bir sayının kafamın içinde be­nim için yer bırakmayacak kadar büyüyebileceği korkusu;… bağırabileceğim ve insanların koşarak kapıma gelip zorla içeri girebileceği korkusu; kendimi ele verip herkese çok korktuğu­mu söyleyebileceğim korkusu; ve her şeyin, sözün ötesinde ol­masından dolayı hiçbir şey söyleyemeyebileceğim korkusu—ve diğer korkular… korkular.

Bu ve diğer şizofreni hastaları tarafından yaşanan bilişsel bozulma çeşitleri Tablo 4.2’de özetlenmiştir.


Table 4.2

Şizofrenide Bilişsel Deneyimler

  • Çağrışımsal bağlantıların artması
  • Alakalı bilgiyi alakasızdan fıltreleyememe
  • Çeldirilebilirlik ve bombardıman
  • Artmış zihinsel verimlilik ve yaratıcılık hisleri
  • Düşünme hızında artış
  • Zihinsel yorulma
  • Yavaşlamış düşünme
  • Olayları yorumlayamama ve parçalardan bütünü elde edememe
  • Aralıklı olarak düşünme yeteneğinin tamamen yitimi
  • Hezeyanlı inançlar ve özel durumlarla ilgili açıklayıcı sistemler

DUYGULARDAKİ DEĞİŞİMLER

Şizofreni hastalarının yaptığı aktarımların birçoğunun gösterdiği gibi, duyusal ve bilişsel deneyimlerdeki değişimlere genellikle duygusal çalkantılar eşlik eder. Eğer hastalarla etkileşimde bulu­nup onların acılarını, korkularını, suçluluklarını ve endişelerini gözlemlerseniz, bu duygusal semptomların birincil ya da ikincil semptomlar mı olduğunu merak edebilirsiniz.

Başka bir deyişle, bunlar temelde, şizofreninin dehşete düşü­rücü ve alışılmadık duyusal ve bilişsel deneyimlerine olan normal duygusal tepkiler mi? Yoksa, bu hastalıktaki alışılmadık du­yusal ve bilişsel deneyimleri yaratan süreç, beynin duyguları kontrol eden bölgelerini de mi etkiliyor? Aslında her iki açıklama da, hastanın duygusal sıkıntılarını anlamanın ve tedavi etmenin kompleksliğine katkıda bulunacak şekilde doğrudur.

Duyguların Yoğunluğunun Artması

Hastalar, şizofreninin başlangıç evrelerinde, öfori ve coşkudan dehşet ve hiddete uzanan bir aralıktaki duyguların yoğunluğunda çoğunlukla artış yaşarlar. Bazı hastalar, hastalığın başlangıcındaki duygusal değişimlerin yoğunluğunu, “düşünmenin dü­şünme olmaktan çıkıp katıksız bir hissetmeye dönüştüğü” büyük bir sıkıntı ve dezoryantasyon dönemi olarak tasvir ederler. Has­talar düzenli bir şekilde düşünemediklerinden, çoğunlukla ilişki­li bir bağlam ya da mantığa bağlı kalmaksızın, kendilerini duygu dalgalarıyla sürüklenmiş bulurlar.

Birçok hasta, “seslerinin” genellikle saldırgan ve aşağılayıcı eleştirileri tarafından eşlik edilen yoğun ve acı veren suçluluk duyguları bildirirler. Diğerleri, daha önceki alıntılardan birinde bir hastanın belagatli şekilde tasvir ettiği gibi, korkudan bunalırlar. Başka bir hasta şizofrenik bozulmanın başlangıç evrelerin­deki deneyimini şöyle anlatıyor: “Bodrum katında kontrol ede­mediğim bir korkuyla oturuyordum. Kedimin sadece camdan dışarıya bakışını tamamen korkmuş bir şekilde izliyordum.”

Uygunsuz Duygulanım

Hastalalarla etkileşimde bulunduğunuz zamanlarda fark etmiş olabileceğiniz gibi, şizofreni hastaları tarafından sergilenen duygular çoğunlukla uygunsuz gözükür çünkü gerçekte olan şeylerle anlamlı bir bağlantıları yok gibidir. Bir hasta size çok üzücü bir şey söyleyip hemen ardından gülüp kahkaha atabilir. Hastanın iç dünyası seslerle, garip imgelerle ve tuhaf çağrışımlarla dolu ol­duğu için bu anormallik ortaya çıkabilir. Hastanın tepki verdiği uyaranlar solipsist (tekbenci) ve kimseyle paylaşılmazdır, bu yüzden duygusal tepkiler uygunsuz gözükür.

Bir hasta bu deneyimi şöyle yorumluyor: “Konuştuğum şeyle alakası olmayan bir şeye güldüğüm zaman bu, insanlara tuhaf gözüküyor olmalı, fakat içeride neler olduğunu ve kafamın için­den neler geçtiğini bilmiyorlar. Gördüğünüz gibi oldukça ciddi bu şey hakkında konuşurken komik şeyler aklıma gelebiliyor ve bu beni güldürüyor. Eğer sadece bir şeye konsantre olabilsey­dim bu kadar saçma gözükmezdim.”

Sığlaşmış Duygulanım

Bir süredir rahatsız olan hastalarla çalıştıysanız, aşırı içine kapanık ve çok az görünür duyguları —sığ duygulanımları— olduklarını gözlemlemişsinizdir. Hastalık ilerledikçe güçlü duygusal tepkiler, yerini hissizliğe ve dalgınlığa bırakır ve kişi, duyguları aşırı yoğun değil de daha çok, mesafeli, gerçekdışı ve sığlaşmış bir şekilde tecrübe eder.

Böyle hastaların duygusal ya da kişisel olarak etraflarında olup bitenlere tepki vermelerini sağlamak imkansız değilse bile çok zordur. Eğer üzerlerine düşerseniz, yavaş, nazik ama mesafeli bir şekilde ilişki kurabilirler. Örneğin, yüzlerinde tamamen boş bir bakışla saatlerce bir yerde oturan ve başka bir hasta ani den aşırı saldırgan sözlerle laf attığında ya da birkaç adım ötelerinde bir kavga çıktığında hiçbir tepki vermeyen hastalar gördüm. Tanınmış şizofreni araştırmacısı E. Fuller Torrey, evini ateşe verdikten sonra yanan evde oturup televizyon izleyen bir hastayı anlatıyor. Bu hastaya evin yandığı söylenince sakin bir şekilde kalkıyor ve evden dışarı çıkıyor. Paradoksal olarak, bu duygulanım eksikliği, hasta için gerçekten oldukça bunaltıcı ola bilir. Genç bir hasta babasına bu konuda şöyle yakınıyor: “Keşke sabah kalktığımda gerçekten çok kötü hissedebilsem—bu, hiçbir şey hissetmemekten daha iyi olurdu.”

Şizofreni hastalarının bazılarında genelleşmiş bir duygusuz­luk farketmiş olabilirsiniz. İnisiyatiflerini kaybetmiş gözükürler ve çevrelerine tepki verme yeteneklerinde de genel bir yavaşla­ma gözlenir. Düşünme ile konuşma yoksullaşır ve çevrelerinde­ki insanlara yalnızca kısa somut cevaplar verirler. Ben böyle hastalarla etkileşime girdiğimde çoğunlukla, kafalarından hiç­bir şeyin geçmediği fikrine kapılırım. En kötüsü, böyle bir has­ta, kendi kişiliğinin dış kabuğu haline gelir, ancak büyük bir ça­bayla nadiren, kabuğun altındaki kişiliğine anlık bir bakış ata­bilirsiniz.

***

İşlememiz ve anlamamız gereken bütün deneyimlerden kuşkusuz en kompleks ve muğlak olanı, sürekli değişen ince sözel ve sözel olmayan işaret katmanlarıyla insan etkileşimleri ve ile­li imleridir. Bir konuşmayı çözmeye çalışan ama dış duyusal uyaranları filtreleyemeyen, rahatsız edici veya uygunsuz çağrışımsal bağlantıları kapatamayan veya önemli bilgiyi önemsiz­den ayıramayan bir şizofreni hastasının nasıl hissettiğini kafa­nızda canlandırın. Bize göreceli olarak basit gelen etkileşimler esnasında hastaların yollarını nasıl kaybettiklerini ve nasıl boca­ladıklarını kavramak çok zor değildir.

Şizofreninin öznel deneyimini anladığınızda, özellikle de­kompansasyonun ortasındaki hastalarla iletişim tarzınızın ne kadar önemli olduğunu derhal görürsünüz. İncelediğimiz semp­tomların bazılarından mustarip bir hastayla iletişim kurmanın üç basit kuralı vardır. İlki yavaş ve açık konuşmaktır. İkincisi, hastayı asla çok fazla bilgiyle bir anda boğmamaktır çünkü söyle­nen şeyi anlamaları için çok önemli olan şeyleri daha az önemli olan şeylerden ayıramayabilir veya filtreleyemeyebilir. Üçüncüsü ise iletişiminizi mümkün olduğu kadar doğrudan, basit ve açık bir şekilde kurmanızdır.

Üzerinde durduğumuz düşünme bozukluklarından hatırlama­lıyız ki kesin ve anlamı açık etkileşimler, hastaların anlaması ve tepki vermesi için daha kolaydır. Aslında, açık ve iyi tanımlan­mış durumlarda, bu durumlar korkutucu olsa bile bir sorun yaşa­mazlar. Bu, 1989 San Francisco depreminde, son sarsıntıdan yir­mi dakika sonra yataklı bir psikiyatri ünitesini ziyaret ettiğimde bana şaşırtıcı bir şekilde anlaşılır geldi. Beklentilerimin tersine, şizofreni hastaları, depremden dolayı diğerlerinden daha fazla altüst olmuş değillerdi. Aslında, dekompanse şizofreni hastaları bile acil duruma tümüyle yönlendirilmişlerdi ve televizyon ve radyoda duydukları deprem hakkındaki net bilgileri bana veri­yorlardı. Durum, kesin ve anlaşılırdı ve şizofreni hastaları, du­nunla herhangi biri kadar iyi başa çıkabiliyorlardı. Fakat haftalar sonra, aynı hastalardan bazıları, insan etkileşimlerinin bütün kompleksliğiyle ve çok anlamlılığıyla sergilendiği bir televizyon dizisini bana anlatmakta güçlükler yaşıyorlardı.

Umarım bu bölüm, özellikle de hastaların kendileri tarafından aktarılan raporlar, şizofreni hastası bireylerin doğayı anlamada ve doğayla etkileşime girmekte neden güçlüklerle karşılaştıklarını anlamanıza yardım etmiştir. Daha da önemlisi, bir şizofreni hastasının iç dünyasını kafanızda canlandırmayı denemiş olduğunuzu umuyorum. Bu hastalıktan mustarip insanları anlamak ve tedavi etmek için en önemli ilk adımı atmak istiyorsak, hastalarımız tarafından aktarılan şizofreni deneyiminin öznel betimlemelerine kulak vermemiz gerekiyor. Hastalarımızın, yaşadıklarının çoğunu bize anlatamayacakları ya da onlarla iletişim kurduğumuzda bizi anlamakta çektikleri güçlükleri tarif edemeyecekleri için, birçoğunun yaşadığı fakat düzgün ifade edemediği büyük sıkıntıyı, yabancılaşmayı ve korkutucu düzensizliği empati yoluyla kavrayabilmek çok önemlidir. Ancak bu yolla şizofreni hastalarımıza rahatlık ve insanlarla iletişim imkanı sunmayı umabiliriz.

Kaynak: Benioff, Leora; Şizofreni Terapisi, (Genel Editör: Irvin D. Yalom), s. 97-123, Prestij Yayınları.

[1] Dekompansasyon (decompensation): Savunma sistemiyle sağlanan dengenin bozulması, savunma sistemindeki yetersizliğe bağlı psişik bozuklukların ortaya çıkması, bir organın çalışmasındaki eksikliğin giderilememesi.