Münir Özkul
Pek çok yerde Münir Özkul’un şizofreni hastası olduğu ve doktorunun “Bu adamı neden iyi etmek istiyorsunuz? Sanatı ve başarısının nedeni bu yakındığı özellikler. Onları iyi edersek, ortada sağlıklı bir kabuk kalır. Bırakın olduğu gibi devam etsin, şimdi mutsuzlukları içinde mutludur. İyi olursa büsbütün mutsuz olur.” dediği yazılı.
1970 yılında Abdi İpekçi’nin Münir Özkul ile yaptığı ve Münir Özkul’un psikotik yaşantısını da anlattığı röportajı okumak için tıklayın.
John Forbes Nash
Hastalığının ilk belirtileri 1958 yılında görülmeye başladı. Bir oda arkadaşı olmamasına rağmen bir oda arkaşından bahsedip etrafındakileri korkutmuş ve oda arkadaşıyla yaptığı hayali sohbetler onun şizofren olduğunu ortaya çıkarmıştır. Daha sonra bu hastalığı kendi zekasını kullanarak yenmiştir.
Alicia Larde-John Nash çifti 1963’te boşandı ve 1970’te tekrar bir araya geldi. Bu tarihten itibaren darılıp barışan çift, kendileri hakkında “aynı çatı altındaki iki yabancı” benzetmesini yapmıştı. Nash 1994’te Nobel Ödülü’nü kazandıktan sonra aralarını düzelttiler ve 1 Haziran 2001’de tekrar evlendiler.
Nash, 1945 ve 1996 yılları arasında 23 bilimsel çalışma yayınladı, ayrıca “Essays on Game Theory” (1996) ve “The Essential John Nash” isimli kitapları yazdı. Aynı zamanda “Hex” ve “So Long Sucker” adlı 2 popüler oyunun yaratıcıları arasındadır. Princeton’da matematik üzerine çalışmalar yapmaktaydı.
Yaşantısı, Akıl Oyunları adlı filme konu olmuştur.
Nash 23 sayısıyla takıntılıydı. Nash, toplam 23 bilimsel makale yayınlamıştı.
Nash, 21 Ağustos 2009’da kalp krizi geçirdi. Dört gün hastanede yattıktan sonra kendine geldi ve eve döndü. Doktoru ölümü ucuz atlattığını ve sağlığının tehdit altında olduğunu söyledi. Nash düzenli ilaç kullandı.
23 Mayıs 2015’te eşiyle birlikte New Jersey otoyolunda geçirdikleri trafik kazasında ikisi de hayatlarını kaybetmişlerdir.

William Chester Minor
William Chester Minor
Minor Ceylon (şu anda Sri Lanka) adasında doğmuştur, New England’da Congregationalist Kilisesi’ne bağlı misyoner bir ailenin çocuğudur. Çok sayıda üvey kardeşi vardır, bunların arasında 1880’lerde Seattle belediye başkanlığı yapmış Thomas T. Minor’da bulunur. 14 yaşında ABD’ye gönderildi, ve 1863’te Yale’de tıp eğitimini tamamladı.
Cerrah olarak ABD ordusuna kabul edildi ve Mayıs 1864’te Wilderness Muharebesi’ne gönderildi. İki tarafta büyük kayıplar vermiştir. Minor’a ordu tarafından İrlandalı bir kaçak askere cezanlandırma görevi verilmiştir. Bu askerin alnına ingilizcede deserter yani kaçak anlamına gelen kelimenin baş harfi olan D harfini dağlamıştır. Bu olay onda akıl hastalığına neden olacak sanrıları tetiklemiştir.
Amerikan İç Savaşı’ndan sonra, Minor New York’ta bir göreve başlamıştır. Görev sırasında izin günlerinde hayat kadınlarıyla beraber oluyordu. 1867’de bu durum ordunun dikkatini çekince onu uzak bir yere Florida Panhandle’a transfer ettiler. 1868’de sanrı durumu ilerledi ve Washington, DC’deki St. Elizabeths Hastanesi’nin tımarhanesine yatırıldı. 18 ayın sonunda hiçbir gelişme göstermedi.
1871’de Birleşik Krallık’a gitti ve Lambeth, Londra’da ahlaksız hayatına geri döndüğü bir gecekonduya yerleşti. 17 Şubat 1872’de paranoyasından dolayı zorla girdiği bir evde George Merrett isimli bir adamı vurarak öldürdü. Merrett 6 çocuğunu ve hamile karısı Eliza’yı geçindiriyordu. Duruşma öncesindeki süreçte Londra’daki Horsemonger Lane Gaol Hapisanesinde tutuldu, Minor deliliğinden ötürü suçsuz bulundu ve Crowthorne’daki Broadmoor Hastanesi’nde tımarhane koğuşuna kapatıldı. Ordu emekliliğinden ve tehlikeli bulunmadığından dolayı rahat bir koğuşta tutuldu ve burada kitap alıp okuma hakkına sahip oldu.
Kitapçılarla yazışması sayesinde Oxford İngilizce Sözlük’e gönüllüler arandığını öğrendi.Geri kalan hayatının büyük kısmını bu işe adadı. En etkili gönüllülerden biri oldu, okuduğu kendi kişisel kütüphanesi sayesinde alıntı yaparak resimlerle özel kelimeler derledi. Sıklıkla öldürdüğü adamın dul eşi tarafından ziyaret ediliyordu ve kadın ona kitaplar getiriyordu. Sözlüğü derleyen gönüllüler isterlerse sözlükteki kelimelerin örnek kullanımlarını yayınlayabiliyorlardı. Chester da bunu yaptı ve listesi kolaylıkla büyüdü. Yıllar sonra Oxford İngilizce Sözlük editörü Dr. James Murray, Minor’ın geçmişini öğrendi ve onu ziyaret etti.
1902’de Minor’ın durumu kötüleşti ve kendi penisini kesti.(autopeotomy). Sağlığı kötüleştiği için ABD’ye St. Elizabeths Hastanesi’ne dönmesine izin verildi; daha sonra dementia praecox (şizofreni) tanısı kondu. 1920’de New Haven, Connecticut’ta öldü.
Hayatı The Professor and The Madman filmine konu olmuştur.
Tom Harrell
ABD’li caz trompetçisi ve kompozitörü
Andy Goram
İskoçyalı Futbol Oyuncusu / Kaleci
İngiliz gazeteleri İskoç kaleci Rangers takımında oynayan (daha sonra Manchester United futbol kulübüne kiralandı) Andy Goram’a şizofreni tanısı konulduğunu bildirdi. Goram İskoçya’nın en iyi kalecesi ve Rangers’da oynadığı sıralarda onu rahat bırakmayan diz yaralanmalarına rağmen Avrupa’nın en iyi kaleceleri arasında sayılıyor. Üstün reaksiyon yeteneği ve cesareti onun ilk kez İskoçya kaptanı olduğu 1986 Oldham Athletic player kupasından sonra Dünya Kupası sırasında tanınmasını sağladı.
Antonin Artaud
(d. 4 Eylül 1896, Marsilya – ö. 4 Mart 1948, Paris)
Fransız oyun yazarı, oyuncu, yönetmen ve şair
Artaud’nun ailesi İzmir’den göç etmiş Yunanlardandır.
Dört yaşında geçirdiği menenjit hastalığı onu ergenlik dönemine kadar takip eder. Yine bu dönemde girdiği depresyonlardan kaynaklı sanatoryuma yatırılır. Burada Arthur Rimbaud, Charles Baudelaire ve Edgar Allan Poe okumaya başlayan Artaud aynı zamanda şiir de yazmaya başlar.
27 yaşında Paris’e taşınan Artaud burada tiyatro yazarlığı ve film yönetmenliğine başlar. Nazilerin Fransa’yı işgal ettiği dönemde Rodez’deki bir psikiyatri kliniğine yatırılır. Burada sanat terapisi yanında elektro şok tedavisi gören Artaud resim çizmeye ve yazmaya başlar. Bugünkü Psikologlar Artaud’nun hastalığının şizofreni olduğu kanısındalar.
1948 yılında yakalandığı bağırsak kanserinden kısa bir süre sonra ölür.
Oyunları
L’ombilic des limbes: Ventre brule, La mére folle, Le jet de sang (1925, Yanık Karın, Kan Fışkırması: Koyunların Omurgası)
La coquille et le clergyman (senaryo, 1927, Deniz Kabuğu ve Mollalık)
Le pierre philosophale, (sözlü pantomim, 1933, Tılsımlı Taş)
Atrée Thyeste (Seneca’dan uyarlama, 1934, Atrée ve Thyeste)
Kitapları
Tiyatro ve İkizi
Tanrı Yargısının İşini Bitirmek İçin
Yaşayan Mumya
Suç Ortakları ve İşkenceler
Toplumun İntihar Ettirdiği Van Gogh (Van Gogh/Le Suicidé de la Société)
Heliogabalos Taşlı Anarşist (Héliogabale ou l’Anarchiste couronné)
Vaslav Nijinski
Louis Wain
(1860 – 1939)
Yaptığı sıradışı kedi resimleriyle tanınan ünlü bir ressamdır. Onun tablolarında çay partisi veren kediler gibi olağan dışı durumlara rastlayabilirsiniz. Ölümünden on beş yıl kadar önce şizofreniye yakalan ve iyi olduğu dönemlerde kedileri en sevimli ve insanımsı halleriyle tasvir eden Wain’in, hastalığı atakta olduğu dönemlerde tavuskuşu kuyruğuna benzeyen, sanki dışarıya enerji yayıyormuş gibi görünen, rengarenk ve kelimenin tam anlamıyla rahatsız edici kediler resmetmeye başlamıştır.
Adolf Wölfli
İsviçreli sanatçı
1864-1930 yılları arasında yaşamış olan Adolf Wölfli, paranoid şizofreni tanısı ile Bern yakınlarındaki Waldau psikiyatri hastanesine yatışından 4 yıl sonra resim yapmaya başlamıştır.
Karakalem ve renkli kalemle ciltlerle dekoratif resimler, desenler yapmış, yazılar yazmıştır.
Ölümünden önce resimleri satılmaya başlayan Wölfli’nin ölümünden sonra adına bir vakıf kurulmuş ve eserleri İsviçre Bern sanat müzesinde korunmaya alınmıştır.
Adolf Wölfli’nin 30 yılı aşkın süre yaşadığı hastanede psikozun ilerlemesinden sonra evreni yeniden kurma çabası içinde resimlerinde uzaya açıldığı ve onları Aziz Adolf olarak imzaladığı görülür.
Adolf Wölfli’nin eserlerinde sonuna kadar kişisel stilini koruduğu ve resimlerinin estetik bütünlüğü olduğu görülmektedir.
Carlo Zinelli
İtalyan ressam
1947’de 31 yaşında iken Verona Psikiyatri Hastanesi’ne paranoid şizofreni tanısı ile yatırılmış, 1974’de ölümüne kadar orada kalmıştır. Hastanede kendi kendine resim yapmaya başlamıştır.
Carlo Zinelli hastanede yattığı sırada Dr. Andereoli onunla özel olarak ilgilenmiş ve resimlerinin “art brut” yani ham sanata ait olduğunu hissetmiştir.
Dr. Andereoli, Carlo Zinelli’yi sanat dünyasına tanıtmak için Paris’e gitmiş ve resimlerini çağdaş Fransız ressamlarından Jean Dubuffet’ye göstermiştir. Dr. Andereoli, Carlo Zinelli’nin resimlerini periyodik olarak Verona, Milano ve Floransa’daki galerilere yollayarak sergi açmasını sağlamıştır. Bu sayede Carlo Zinelli, o dönemdeki “Art brut” ressamları arasında yerini almıştır.
David Helfgott
(d. 19 Mayıs 1947), Avustralyalı konçerto piyanisti
Dünyanın en önemli piyanistlerinden biri kabul edilen ve hayatı Oscar ödüllü ‘Shine’ filmi ile beyazperdeye aktarılan şizofreni hastası Helfgott Melbourne’de Polonya asıllı yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Daha beş yaşındayken babasının öğretmenliği ile harika çocuk olarak tanınmıştır. On yaşına geldiğinde Perth’li piyano öğretmeni Frank Arndt’dan ders almış ve gerek tek gerekse de ablası Margaret ile katıldığı birkaç yerel yarışmada ödüller kazanmıştır.
On dört yaşına geldiğinde yine Perth’li besteci James Penberthy ve yazar Katharine Susannah Prichard ABD’de müzik eğitimi alması için para toplamış ancak babası henüz bağımsız yaşamaya uygun olmadığını savunarak bu teklifi reddetmiştir.
Helfgott on dokuz yaşına geldiğinde Londra, İngiltere’deki Kraliyet Müzik Akademisi (Royal Academy of Music)’ne burs kazanmış ve piyanist Cyril Smith ile üç yıl çalışmıştır.
Londra’da kaldığı süre içerisinde şizoaffektif bozukluğu daha da belirginleşmiştir. 1970 yılında Perth’e dönmüş ve ilk eşi Clara ile 1971’de evlenmiştir. Evliliği bittikten sonra Graylands Sinir ve Akıl Hastalıkları hastanesine yatırılmış ve on yıl süresince elektroşok da içeren psikiyatrik tedavi görmüştür.
1984’te bir barda yeniden çalmaya başlayıp astrolojist Gillian Murray ile karşılaştıktan birkaç ay sonra ikinci evliliğini yapmış ve 1980’ler ve 1990’lar boyunca Avustralya ve Avrupa’da başarılı konçertolar çalmıştır.
Helfgott genellikle romantik müzik (Modest Mussorgsky, Sergei Rachmaninoff, Frédéric Chopin, Franz Liszt, Robert Schumann ve Nikolai Rimsky-Korsakov) seslendirmektedir.
Rachmaninov’un oldukça zor olan 3. Piyano Konçertosu’nu icra edebilen nadir sanatçılardan olan Helfgott için The Guardian gazetesi şu ifadelere yer vermiştir:
“Pavarotti futbol fanatiklerine operayı sevdirdi, David de hayatı boyunca hiç klasik müzik konserine gitmeyecek olan insanlara piyanoyu ve klasik müziği sevdiriyor. Gerçekten de 12 yıl akıl hastanesinde yattıktan sonra hayata karışan bir adamın müziğini hemen hemen herkes merak ediyor.”
Martin Ramirez
(30 Ocak 1895 – 17 Şubat 1963)
Meksikalı ressam
Meksika’da doğdu. 1918’de María Santa Ana Navarro Velázquez’le evlendi. Ramirez, iş bulmak amacıyla hamile karısını ve üç çocuğunu bırakarak Meksika’dan Amerika’ya göçtü. 1925-1930 yılları arasında Kaliforniya’da demiryollarında çalıştı. Hiç İngilizce bilmiyordu ve altı yıl sonra işsiz ve evsiz kaldı.
1931 yılında polis tarafından alıkonuldu ve hastaneye yatırıldı. Katatoniye doğru giden şizofreni teşhisi kondu. Önce Kaliforniya Stockton’da, Stockton Devlet Hastanesinde, sonra 1948 başlarında Sacramento yakınlarında Ausburn’da DeWitt Devlet Hastanesi’nde olmak üzere 30 yıl hastanede yattı. Bu süre içinde resimlerini ve kolajlarını yaptı.
Psikoloji ve sanat profesörü Tarmo Pasto, DeWitt Devlet Hastanesi’ni ziyaretinde Ramirez’in resimleriyle karşılaştı ve büyük bir kısmını korudu. Ramirez, eserlerini patates ve tükürükten oluşan yapıştırıcı ile yapıştırılmış kahverengi kağıt torbalar, atık kağıtlar ve kitap sayfaları ile yapmıştır. Eserlerinde, Meksika geleneksel halk sanatı ve yirminci yüzyıl modern sanat, kendine has resimleme ile ifade edilir. Bunlar çok sayıda Meryem ana resimleri, at biniciler, tünellere girip çıkan trenler, ayrıca yeryüzünü gösteren ortak merkezli çizgiler, tüneller, tiyatro sahne önü ve dekoratif örüntülerdir.
Johann Christian Friedrich Hölderlin
(d. 20 Mart 1770 Lauffen am Neckar; ö. 7 Haziran 1843 Tübingen)
Alman lirik şair
Friedrich Hölderlin klasik çağın ve romantizmin en önemli temsilcilerindendir.
Alman şair Johann Christian Friedrich Hölderlin, 20 Mart 1770’te Lauffen am Neckar’de doğdu, 7 Haziran 1834’te Tübingen’de öldü. Küçük yaşlarda babasını, büyükbabasını ve kardeşlerini yitirdi, bu ölümler Hölderlin’i çok etkiledi. Tübingen Manastırı’nda dinbilim, Jena Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Hölderlin’in şiirlerini Schiller, Goethe’ye gösterdi, Goethe beğenmeyince müthiş bir düş kırıklığı yaşadı. Özel ders vererek yaşamını kazandı. Bordeaux’a gittiğinde sevdiği kadının öldüğü öğrenince ruhsal bozukluklar yaşamaya başladı. Stuttgart dönüşünde hükümet doktoru saldırganlık belirtileri saptadığından zorla Tübingen’e gönderdi. Çıldırdığı kesinleşince, yaşamının kalanını Neckar ırmağı kıyısında, gözetimine verildiği bir marangoz ailesinin evindeki kulede geçirdi. Tanrı’nın, doğanın ve insanın bir sayıldığı zamanlara geri dönmeyi istemiş, şairin Tanrı ile insanlar arasında bir köprü niteliği taşıdığına inanmıştır.
***
Orada oturuyordum, sensizliği yok ederek,
Hâlâ kendimi düşünmeksizin.
Sonra kalktım, senin kaldığın kalbe girerek,
Tanrının kapısını çalmadan,
Sunmak için sana kendimi.
Oturduğun yerde bulamayınca,
Bırakarak adağı odanın boşluğuna.
Çalmadığım kapının arkasına geçmiştin,
Geldi, bunu bana Tanrı söyleyerek.
***
“Çok şey öğrenmiştir insan.
Göklülerden nicesini adlandırmıştır o
Biz bir söyleşi olalı Ve birbirimizden işitebileli.”
***
Bu dünyanın hoş şeylerini tattım ben,
Gençliğin sevinçleri ne uzun! Ne uzun! Akıp gitti.
Nisan ve Haziran ve Temmuz çok uzakta,
Bir hiçim artık ben,
Yaşamaktan hoşlanmıyorum artık.
Ah, yeşil ağaçların
Bir meyhane levhasındaki gibi
Durduğu şu hoş manzaranın
Önünden geçip gidiyorum.
Çünkü sakin günlerin huzuru
Çok etkiliyor beni.
Bunu hiç sorma bana,
Eğer cevap vereceksem.