Ben Murat YACEL. 1973 yılında Üsküdar’da doğdum ve okul hayatımı Küçükyalı’da sürdürdüm. Kadir Has Anadolu Lisesi’ni bitirdim. Daha sonra Turizm Otelcilik dalında 8 ay eğitim aldım. Bitirdikten sonra İstanbul’un gözde otellerinden birisine başvurdum ve kabul edilerek 3 sene çalıştım ve başarıdan başarıya koştum. İki defa ayın personeli seçildim.
Benim bir hayalim vardı o da mesleğimi yurt dışında sürdürmek… 1996 yılında bu hayalim gerçekleşti ve ben büyük bir heyecanla Amerika’ya gittim. Orada da başarılı olacağıma inanıyor ve kendime güveniyordum. Tam 11 yıl yurt dışında kaldım ve işim gereği çok yer gezdim, gördüm. Bu süre içerisinde 2 kere ayın 1 kere de yılın personeli seçildim.
2001 yılında kendimde farklılıklar hissetmeye başladım ve bu farklılıkları görmezden gelebilmek adına alkole başvurdum. İçki içmeden çalışamaz hale gelmiştim. İşyerim beni bu durumum yüzünden hastaneye gönderdi… Buna sevinmiştim aslında çünkü bende bu garip illetten kurtulmak istiyordum… Bana bir kaç tane değişik ilaç verdiler ve kullanmaya başladım. İlaçların ağırlığı nedeniyle çalışamayacağım kanısına varan işyerim beni işten çıkararak memlekete gönderdi.
Döndükten sonra da hem hastalığım hem de bu sebeple çok sevdiğim işimden ayrılmış olmamın sıkıntısıyla içki içmeye devam ettim. Yanılmıyorsam dönüşümün dördüncü gününde yine içki içerken balkon kapısında daha önce hiç tanımadığım bir adam ortaya çıktı. Takım elbiseli, kravatlı, 180 cm boylarında, otoriter bir sesle adının HENRİ olduğunu söylüyordu. Artık yaşamımın ayrılmaz bir parçası olmuştu…
Korkmuştum. Bunu yenmek için içkiyi kurtuluş olarak görüp sızıncaya kadar içtim. Ayılırken konuşamadığımı, ağzımda ve kolumda bir uyuşma olduğunu fark ettiğim anda kalp krizi geçirdiğimi düşünüp aileme haber verdim ve beraberce hastaneye gittik. Kontrolden sonra gereksiz endişelendiğimi söyleyip sakinleştirici bir iğne yapıp eve yolladılar.
Ertesi gün aynı doktora çağırdığı için yeniden gittim ve ona yaşadığım her şeyi anlattım. Yapılan tahlillerin ışığında bana ağır depresyon ve şizofreni teşhisi koydular. Ne yapacağımı şaşırmıştım. İlaçlarımı kullanmaya başladım. Bu arada da bu hastalığı tanımak için araştırmaya başladım…
Geçen kısa sürede kullandığım ilaçlara bir kaç tane daha ek ilaç verdiler. Halüsinasyonlar görmeye başlamıştım. İlaç almama rağmen yine de içkiyi kurtuluş yolu görüyor ve içmeye devam etmekle kendime eziyet ediyordum.
Ailem beni hastaneye yatırma kararı verdi. 1 ay yattım hastanede ama bu yeterli olmamıştı. Hemen ardından Haydarpaşa GATA psikiyatri servisinde bir 1 ay daha yatmak zorunda kaldım. Alkolü zor olsa da bırakmıştım orada.
Eve döndüğümde bu diyeti bozdum ama eskisinden farklı, daha az ve bilinçli içiyor ve ilaçlarımı aksatmıyordum. Yaklaşık iki ayın sonunda bir kez daha alkolle yolumu ayırdım ve o gün bugün, yani tam 8 senedir hiç kullanmıyorum.
Alkolü bıraktıktan 2 sene sonra hayatımı bir düzene sokmuş ve bir evlilik yapmıştım. 2009 yılında hayatımın en değerli varlığı oğlum GÖKTÜRK ailemize katıldı ve benim hayatımın merkezi, yaşama sebebim oldu.
Lâkin illet yakamı bırakmamış evliliğim bozulmaya başlamıştı. Evliliğim 2011 senesinde, üçüncü senenin sonunda yıkılmıştı ve eşimle boşandık. Tahmin ettiğim kadar yıkılmamıştım. Çünkü bir çocuğum vardı ve ben onun için ayakta durmak, bu illetle savaşmak zorundaydım.
Yıllar geçiyordu ve ben artık bu hastalığı kabullenmiş ve onunla yaşamayı öğrenmiştim. İlaçlarım, doktorum ve ailem hayatımın en önemli parçaları olmuştu. Yeniden doğmuş gibiydim
Bu arada ablam da bana yardımcı olmak için uğraşıyordu. AVRASYA ŞİZOFRENİ DERNEĞİNİ bularak bana söylemişti. Önce kabul etmesem de ablamın ısrarıyla kabul ettim ve derneği ziyarete gittik… Giderken çekiniyordum. Oradakilerin beni dışlayacağı düşüncesi korkutuyordu ama düşündüğüm gibi olmadı ve oradaki insanlarla çabucak kaynaştık. Ablamla sürekli gitmeye başladım ve orada güzel dostlar edindim. Ablamda bıkmadan 2 sene benimle beraber derneğe geldi. Çünkü yollarda bir problem yaşama korkum onu da endişelendiriyor ve beni yalnız bırakmıyordu.
Bir gün derneğe yalnız gelme kararı vererek uyguladım. Dernekteki herkes ablamı merak etmiş ve sormuştu. Tek geldiğimi söyledim, şaşırdılar ve birden alkışlamaya başladılar. Gerçekten çok mutlu olmuştum. O gün bugün derneğe yalnız gidip geliyorum. Dünyanın en mutlu insanı benim diyebiliyorum…
Dernek hayatıma gelince;
Orada bizler kardeş gibiyiz, herkes birbiriyle iletişim halinde. Her sabah saat 10.00’da kapılarını açıyor derneğimiz. Yemeklerimiz geliyor, çayımız kaynıyor, her şey var sizin anlayacağınız. Kendi aramızdaki diyalog en üst düzeyde. Derneğimizde el becerilerimizi geliştirme maksatlı hocalar gözetiminde ahşap boyama, resim, sabun ve mum yapımı öğretilirken bizlerde elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bu yaptığımız objeleri satmaya çalışıp dernek bütçesine katkı sağlamaya çalışıyoruz karınca kararınca. Hatta bu satış çabaları esnasında önce şaka yollu, sonrada ciddi anlamda SATIŞ MÜDÜRÜ diye çağrılmaya başlandım. Bu farklı bir mutluluktu.
Onlar üretiyor ben de kapı kapı bütün tanıdıklarımı dolaşıyor, üretilen malları satıyor ve derneğe bir gelir getiriyordum. Bu da beni kamçılıyor ve satış yapmak için elimden gelen gayreti gösteriyordum…
Derneğimizin etkinliklerinin haricinde Üsküdar Üniversitesinden öğrenci kardeşlerimiz geliyor, bizlerle vakit geçiriyorlar ve bu durum bizleri mutlu ediyor. Bunu Yelda İBADİ hocamıza borçluyuz ve teşekkürü borç biliyoruz. Artık şunu rahatça söyleyebiliyoruz ki biz hastalıktan değil hastalık bizden korksun…
Bu arada bir şey dikkatinizi çekti mi? Hayatımın ayrılmaz parçası haline gelen HENRI artık çok nadir karşıma çıkar oldu. Bunun sebebi tedavilerime uymam yanında bu davetsiz misafir yanıma gelince ANANI AVRADINI SÜLALENİ alda git diye saydır olmam.
Murat Yacel